Yusuf Ziya mutlu
"Kişisel Alanımdır"

Elbet bir gün

Dalgaların şahit olduğu çığlıklar vardı. Kimi bir annenin kollarında can veren çocuğunun son nefesi, kimi karanlık sulara karışan bir umudun yankısı… İnsanlık tarihinin en büyük trajedilerinden birine sahne olan Baas zulmü, yalnızca bir coğrafyanın değil, vicdanların sınavıydı. Bu sınavı geçemeyenler sanmasınlar ki; karanlık sular sadece cesetleri yuttu, aslında insanlığın onurunu yutmuştu.

Yıllardır süren savaşın enkazında, yerle bir edilen yalnızca binalar değil; insanlık, ahlak, vicdan ve değerler de yerle bir edildi. Bir yandan bombardımanlar altında yaşam savaşı veren masumlar, diğer yandan kaçış yollarında ya açlığa, ya soğuğa, ya da denizlere teslim olan ruhlar. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Her biri bir hikâye, her biri bir haykırış. Ancak bu haykırış, bazılarının kulaklarında yankılanmadı. Malesef zulmü görmezden gelmek zulmün bir parçası olmak olduğunu hala anlamayanlarımız var.

Göç Yollarında İnsanlığın Çöküşü

Avrupa’nın sınırlarında batırılan botlar, dikenli tellerle çevrilen hayatlar, insani yardım adı altında sergilenen merhamet yoksunluğu ve hayvanları bile utandıracak muamelelere maruz kalmak… İnsanların zulümden kaçışını engellemek için kurulan bütün duvarlar, aslında vicdanlara örülmüş birer çelikten bir kafestir. Oysa Allah, Kur’an’da mazlumlara yardım etmeyi emreder:

“Haksızlığa uğradıklarında yardımlaşanlar dışında kimse Allah’ın dostluğunu kazanamaz.” (Şura, 42/39)

Bu ayet, zulmün karşısında duranlara selam gönderirken, zulme ortak olanları ise zelil bir sona işaret eder. Bugün mazlumun ahını alıp susanlar, yarın ahiret divanında ne cevap verecekler düşündüler mi?

Zulmün Bedeli ve İslam’ın Adaleti

Zulüm, Allah’ın en sevmediği eylemlerdendir ve ahiretteki hesabı ağırdır. “Zalimlerin sonu nasıl oldu bir bak!” (Yunus, 10/39) diye buyurur Allah, zulmün asla cezasız kalmayacağını hatırlatarak. Bu dünya yasaları da, insan hakları da, İslam’ın emirleri de mazlumun hakkını alacağı günleri vadediyor. Zulümle hüküm sürenler, adaletin tokadıyla zelil duruma düşeceğini umutmamak lazım.

Bugün kısmi olarak özgürleşen Suriye’nin topraklarında yükselen ezan sesleri, bir umudun müjdecisidir. Suriye gibi Doğu Türkistan’ın, Filistin’in, Yemen’in daha doğrusu tüm zulüm altındaki coğrafyaların da huzura ereceği, insanlığın karanlık sularından vicdanın sahiline çıkacağı günler yakındır. Çünkü zulmün ömrü, zalimlerin zannettiği kadar uzun değildir.

Ey İnsanlık, Artık Uyan!

Bu yazıyı okuyan, kendine şu soruyu sormalı: İnsanlığım nerede? Eğer sessiz kalıyorsak, eğer “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyorsak, o yılan bir gün bizim de kapımıza dayanacaktır. Çünkü zulüm karşısında susanlar, onun ortaklarıdır. Ve unutmayalım ki, mazlumların gözyaşıyla dolan sular, bir gün zalimleri boğacak kadar taşacaktır.

Mazlumun duası kabul olana kadar, zalimin saltanatı birer yalandan ibarettir. O gün geldiğinde, insanlık bu utançtan kurtulacak; mazlumların gözyaşları ise umuda dönüşecektir. İşte o gün, vicdanlar aklanacak, insanlık yeniden doğacaktır.

Bizler kenetlenip her anlamda güçlü olmak mecburiyetindeyiz. Üretmeliyiz, en iyiyi en güzeli hedeflemeliyiz. Bırakın… Uğraşmayın, kafa yormayın şeytanlaşmış düzenin pazarında ruhunu satmış idarecileri ve onların piyonlarına laf yetiştirmeyi. Enerjinizi tüketmesin bu zavallıların pervasızlığı. Oyalanmayın ırk, dil, din, mezhep kavgaları ile. Daha müreffeh bir dünya için aksiyon alın.

Ve ses ver! Zulmün karşısında duran bir insan olduğunu hatırlayarak…